04 Nisan 2011
Uzun ara ha ? :)
Uzun zaman oldu yazmayalı... Hemde çoooook çok uzun zaman... Ben blogumu özledim, blogum beni özledi. İzleyicilerim beni özledi, ben onları çooook özledim...
Ama Cadı geri döndü. ;) Blogspot'un kapalı ya da açık olması umurumda bile değil. Mahkeme kararı da aynı şekilde. Beni blogumdan kimse ama kimse ayrı koyamaz işte o kadar! ;)
Seninle konuşmayalı çok şey değişti. Değişmeyen tek şey;
Derslerimin hala bok gibi olması. Herşey iyi, herşey güzel derken tek can sıkıcı olay bu... Keşke herşey geçen seneki kadar kolay olsa. Geçen sene proje ödevi alıp kurtarmıştım paçayı. Bu sene de deneyeceğiz işte bir şeyler!
Değişen şeyler ise;
Tenimin gitgide daha da soluklaşması. Zaten beni gören "Anaaam vampiiir, kaç kızım kaaaç!" Diyordu, artık kalp krizi falan geçirmeye başladılar. Hiçbişey yemiyorum, içmiyorum. Sadece kitap okuyorum falan. Bu arada, hafızam çok iyidir, kurbağayı öpen kız bana Sevgili John'u önermişti, o gün gidip, alıp, okudum. Hatta filmini bile izledim. Bu benim için bir artı oldu. Duygusal açıdan bir artı. Teşekkür ederim kurbağayı öpen kız! :)
Ve dansa başlamam. Evet. Yanlış okumuyosun. Dansa başladım. İlk olarak kurs murs yoktu ortada. Sadece kendi kendime başkalarından görerek o hareketleri taklit etmeye başladım, profesyonelleştim. Şu anda bir grubum var. Grup demeyelim de, daha çok kötü-zaman-dostları gibi bir şey! :)
Sokak dansçısıyım. Adım Cadı olarak biliniyor sokaklarda. Biliyorum, şu anda ya şizofren lan bu kız diyorsundur, ya da anası babası yok mu lan bunun diyorsundur. Anam babam var ama, neye yarar? Ben benim, onlar onlar. Ve ben ben olduğum sürece, beni tek dayanağım olan dansımdan kimse ama kimse alıkoyamaz! Bunu herkes böyle bilsin. Nokta.
Siyah Nike şapkamı gözlerimi kapatacak şekilde indiriyorum, siyah kapüşonumu kafamın üzerine çekiyorum, altımda siyah kıçtan aşağıya daralan siyah pantolonum, ve altımda Nike-Dunkslarım. İşte ben! Cadı.
Ve en önemlisi, ben eski ben değilim artık. Format attım kendime.
1-) Öyle ota-boka ağlamak yok artık. Duygusallık yok. Çocukluk yok. Pembe-mor yok. Siyah var. Sadece siyah. ;) (Yanlış anlama, tarikatçı falan değilim! Asdfgşi.)
2-) Umursamaz, kimseyi takmayan Cadı'yım ben artık! Ve tek değiştirmediğim şey, aile arasında ailenin en küçüğü olmamdan dolayı ve yaptığım piçliklerden dolayı kullanılan takma adım; Cadı. Ben Cadı'yım.
3-)Kimsenin beni umursamadığını, ve kendimi sevdiremediğimi anladığımdan beri kimseyi takmıyorum artık. İstanbul beni yemeden, ben kurtulmalıyım bu şehirden!
4-) İşte bunların hepsini anladığımdan beri, çocukluğumdan beri nefret ettiğim sigara en büyük dostum olmuş durumda. Bankın üstünde oturmuş, herkesin umut ettiği şeylerden farklı olarak, umut ettiğim tek şey sigaramın bitmemesi. Sonra banktan kalkıyorum, denize doğru yürüyorum ve kendi kendime gülüyorum; "Beni de yemene izin vermeyeceğim, İstanbul. Sen rüya değilsin, sen azrailsin." Sigaramı kenara fırlatıyorum ve sokaklara dönüyorum. Ben buyum. Herkes gibi alışverişten zevk alan, maaş gününün gelmesi için ve Alışverişkolik ve Bebeği kitabı için kurgulanan filmdeki Becky Bloomwood misali Gucci'den Afrodit'e koşturan, ay sonunda da kredi kartı faturası geldiğinde babasına nasıl cevap vereceğini düşünürken farkında olmadan 100 TL'lik manikürlü tırnaklarını yemeye başlayan, ve farkettiğinde kendine küfürler yağdırıp tam istikamet babasının yanına giden ve kendini affettirmek için yalakalık yapan kızlardan değildim ben. Hiç olmamıştım ki. Olamazdım da zaten. Olmamalıydım. Ben Cadı'ydım. Pasaklı, düzensiz, dağınık, pis, ve... Cadı. ;)
Eh, yeni benle tanıştığınıza göre, yeni bir hikayeye merhaba deyin Sevgili-Okuyucularım! :)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder